Her Şey Yanılsama: Mehmet Yılmaz’ın İkizler Dizisi Hakkında Bazı Düşünceler / Marcus Graf

Marcus Graf

 

“Benim şaka tarzım, doğruyu söylemektir.

Bu da dünyadaki en komik şakadır.”

George Bernard Shaw

 

Fotoğraf, modern sanatın doğuşunda çok önemli bir rol oynamış; özellikle de resmin işlev ve anlamına dair görüşleri dönüştürmüştür. Onun sayesinde, dünyayı görme ve anlama tarzımız değişmiştir. Romantisizm, gerçekçilik, izlenimcilik ve post-izlenimciliğin yanı sıra, fotoğraf modern sanatın temellerini atmış; resmin bir yanılsama, iletişim ve temsil aracı olduğuna ilişkin düşüncenin yıkılmasında etkili olmuştur. Bir makine, gerçekliği daha inandırıcı, hızlı ve ucuz bir şekilde yansıtarak yanılsamacı yaklaşımın 500 yıllık öyküsüne bir anda son vermiş; bu da 19. yüzyılda resmi derin bir bunalıma itmiştir. Böylece, resim ilgisini, tuval sınırlarının ötesinde uzanan dış dünyadan bizzat kendi yüzeyine çevirmek zorunda kalmıştır. Dış gerçeklik düşman toprağı ilan edilmiş, sanatçı da dikkatini kameranın henüz ulaşamadığı kendi iç dünyasına çevirmiştir.

Evet, kameranın yaratamadığı imgeleri yaratma konusunda sanatçıyı zorlamıştır fotoğraf. Sonuçta, gerçekçi temsil terk edilmiş; modern resim de soyut, biçimi bozulmuş, yıkılmış bir estetik üzerine inşa edilmiştir. 19. yüzyıl ortalarından itibaren yükselişe geçen ve soyut dışavurumculuk, renkli alan resmi ve minimal sanatla zirveye çıkan bu süreçte, kamera, resmin kendi içsel yolculuğuna destek olmuştur. Sanat tarihinde bir bunalım doğmuştu: Resmin bir başka düzeye, yani, içinde sanattan başka hiçbir şeyin olmadığı bir modern boyuta adım atmasına yardım eden bir bunalım. Fotoğrafın doğuşu, paradoksal bir şekilde, bir yandan geleneksel resmin sona ermesine bir yandan da resim tarihinde yeni bir aşamanın başlamasına yol açmıştır. Resmin hem ölümü hem yeniden dirilmesi demekti bu.

 

 İkizler – Görsel Dünyaların Çarpışması

 Boyasal gerçekçilik, 150 yılı geçkin bir süredir, doğanın taklidinden temsiline ve gerçekliğin yeniden üretimine ve nihayet, ütopyacı ve distopyacı dünya tasarımına ilişkin imgelerin yaratımında türlü aşamalardan geçmiştir. Bugün çok farklı türlerde gerçekçi resim biçemlerinin aynı anda var olduğunu görmekteyiz. İçinde yaşadığımız koşulları yansıtıyor, çözümlüyor, eleştiriyor bu resimler. Bu bağlamda Mehmet Yılmaz’ın İkizler dizisi, boyasal resmin ve bir baskıresim türü olarak fotoğrafın estetik, biçimsel ve kavramsal karakterlerini sorguluyor. Ona göre, fotoğrafik imgeler ve foto-gerçekçi boyanmış olanlar aynı kategoridedir [her iki grup da resim kapsamındadır] –ve bu düşüncesi onun sanatsal sorgulamasını sıradışı kılmaktadır.

İkizler’de, Yılmaz (gerçekçi) resim ve fotoğrafa ilişkin yukarıda bahsettiğimiz konuları radikal ve çarpıcı bir şekilde tartışıyor. Bu dizi, imgeler arasındaki farklılık ve benzerlikleri açığa çıkarıyor; farklı görsel alanları bir yapıtta yan yana getirerek büyüleyici bir mücadeleye kapı aralıyor. Sanatçının fırçası ve kamerası bir diptikte buluşuyor. Her yapıtın iki kanadındaki fotoğrafik imgeler görsel verinin taşıyıcısı durumundalar. Soldaki tuvali, dijital fotoğrafik baskıyla meydana getirmiş sanatçı. Sağdaki tuvalde yine aynı nesne var – ama bu kez birazcık değişik ya da bambaşka bir duruşta ve fotogerçekçi tarzda boyanmış halde. Dijital baskı, hem kendi içinde bir bütünlük arzediyor hem kendine ait bir gerçekliği yansıtıyor.  Boyayla oluşturulmuş sağ kanat ise, tarz olarak fotoğrafik gerçekliği taklit ediyor; özellikle son örneklerde kendi nesnelliğinin göreliliğini gözler önüne seriyor.

Mehmet Yılmaz güncel gerçekleri anlatan biri olarak tanımlıyor kendini. Sanatının, toplumsal ve bireysel öykümüze ilişkin görsel notlar biçiminde somutlaştığını belirtiyor. Her birinin kendi kavramsal çerçevesi ve biçimsel özellikleri olan diziler üzerinde çalışıyor sanatçı.

İkizler, bir önceki Sakıncalı, Çünkü Edepsiz dizisinden doğdu. Edepsizler, siyasal iktidarı eleştirmeye yoğunlaştığı ve imge olarak da hayvan kafalarını kullandığı bir diziydi. Sanatçı, o dizideki bazı hayvan kafalarını, dijital baskıları tuvale yapıştırarak; bazılarınıysa elle boyayarak (ama kesyap etkisi vererek) meydana getirmişti. Gerek baskıyla gerek boyayla yarattığı bu kesyap etkisi, edepsiz kompozisyonlarda görsel ve teknik bir çarpışmaya neden olmuştu. O dizide tuvallerin küçük bir kısmında yer alan bu teknik benzerlik ve farklılığı başka tuvallerde, tüm yüzeye yaymaya karar vererek yeni bir diziye başladı sanatçı – İkizler’de işte tam bu noktada, gerçek anlamda kavramsal ve biçimsel bir fırsat yakaladı.

Bu dizide, her resim menteşeyle tutturulmuş iki tuvalden oluşuyor. Sanatçı sağdaki tuvali, soldakinin kopyası değil, onun ikizi olarak tasarlamış. Yine, sağdaki figürü soldakinin kopyası değil, ikizi olarak boyamış. Tuvalleri birbirine bağlayan menteşeler ise iki teknik ve iki imgenin diyalektik ilişkisini, kanbağını simgeliyor. Mehmet Yılmaz İkizler’de, fotoğrafın da boyaresim gibi, bir resim türü olduğunu iddia ediyor. Onun bakış açısına göre, nihayetinde, bazı resimler elle, bazıları da makineyle yapılır – tıpkı bazı kazakların elle, bazılarının da makineyle örüldüğü gibi. Makine ve el yapımı imgelerin birbirlerine denk [ve birinci dereceden akraba] olduğuna ilişkin iddiasının temeli bu.

İlk bakışta fotogerçekçi resimler gibi dursa da, İkizler’in temel sorunsalı ‘gerçeklik’ değil. Yılmaz fotogerçekçi bir ressam değil; bu yüzden fotogerçekçiliğin sorun ve tartışmalarıyla pek ilgilenmiyor.  Bu dizi en temelde resmin anlamını ve neliğini sorguluyor. İkizler, resmin temel varoluşuyla ilgilendiği kadar yanılsama, temsil ve gerçekliğin inşası gibi, sanatın içsel sorunlarına da işaret etmektedir.

Yılmaz, bu günlerde gerçekçiliğe olan ilginin gittikçe arttığının bilincinde. Ona göre, gerçekçi anlatım öteden beri, göz alıcı teknik ustalık sayesinde zaten insanlara hep çekici gelmiştir. Gerçekçiliğin yükselişe geçmesinin bir diğer nedeni, Yılmaz’a göre, modernist estetiğe bir çeşit itirazdır. Çünkü modernist estetik gerçekçiliği aşağılamış, soyut sanatı yüceltmişti. Bunun yanı sıra, günümüz sanat dünyasında, video ve fotoğraf gibi doğaları gereği gerçekliği kaydeden ve bu yolla anlatan görüntü teknolojileri de gerçekçiliğin yeniden yaygınlaşmasına katkı sağlamışlardır. Yılmaz’ın düşüncesine göre, kaçmanın olanaksız olduğu bir çeşit hapishanedir gerçeklik. Sanatçının, resmin özüne dikkat çekebilmek için, dünyanın yeniden üretimi yanılsaması aracılığıyla bu hapishanede bir çeşit oyun amaçlaması bu yüzden olsa gerek.

2011’de başladığı İkizler dizisi, şu an itibariyle yirminin üzerinde diptik resimden oluşuyor. Özportreler, yakın çevresinden figürler, aletler ve manzara içinde taşlar, ağaçlar göze çarpan başlıca imgeler. Güzel ve ustaca kotarılmış olmaları, bu işlere estetik ve teknik bir aura kazandırıyor. Ayrıca, bu dizi, ciddi bir sanat-kuramsal temel üzerine inşa edilmiş durumda – resim sanatının temel meselelerini sorguluyor. Estetik ve kavramsal boyutta yakalanmış bu müthiş denge, yapıtları aşırı biçimci ya da aşırı kavramsalcı olmaktan koruyor.

Yılmaz 2012’de, boyasal süreci ifşa etmek için bu diptiklerin sağ kanatlarının bazı kısımlarını yarım bırakmaya başladı. Belli ki bu son örneklerde sağ kanadın tam fotoğraf gibi algılanmamasını, boyayla oluşturulduğunun ilk bakışta anlaşılmasını istemişti.  Bu bitmemişlik havasının özellikle çok hoşuma gittiğini belirtmeliyim; zira bu özellik imgeyi tamamlaması için izleyicinin zihnini harekete geçiriyor. Böylece, yarım bırakılmış figürü zihninde biçimlendirip tamamlayan izleyici, pasif bir alımlayıcı ve seyirci olmaktan çıkarak aktif bir katılımcı ve yaratıcı konumuna geçiyor.

Bağlayıcı olarak menteşelerin kullanılmış olması, bu dizinin bir diğer önemli özelliği. Onlar sayesinde, mekânda tuvallerle oynayabiliyor Mehmet Yılmaz. Galeri duvarının düz yüzeyine mahkûm olmadığından, yeri geldiğinde, bir resmi doksan derece kırarak galerinin köşesine asabiliyor ya da doğrudan mekâna dikebiliyor. Her iki durumda da iki boyutluluktan kurtularak, heykel gibi yerleştirilebilir bir boyut kazanıyor tuvaller.

Nihayetinde, Mehmet Yılmaz fotoğraf ve boyayla oluşturduğu tuvalleri menteşeyle bir bütün haline getirerek diptikler yaratmış; izleyici de içinde yaşadığımız dünyaya ayna tutan bu iki imge grubunu karşılaştırma şansını yakalamıştır. Ancak, gerçekliği basitçe kopyalamıyor ya da yansıtmıyor İkizler. Tam tersine, kitle iletişim araçlarıyla gelen görsel kültürü, görsellik ve gerçeklik hakkında bildiklerimizin, algılama alışkanlıklarımızın ötesine geçebilmek için gerçekliği alaşağı ediyor. Böylelikle, bu dizi hem fotoğrafik imgeler ile fotogerçekçi resimlerin bilindik konumlarını; hem de sürekli yüzleştiğimiz görsel gerçeklik ile fotogerçekçi resmin hâlihazırdaki durumunu sorguluyor.

 

 

Marcus Graf; Doç. Dr., Yeditepe Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi,

Sanat Yönetimi Bölümü, Daimi Küratör, Plato Sanat

İngilizce’den çeviri: A. Nahide Yılmaz

Yorum bırakın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s