Bu konuyu gerek İkizler kavramı altında topladığım resimlerimde, gerek Fotoğraf Resimdir adlı kitabımda irdelemiş, kendimce kapatmıştım; ancak duyduğum lüzum üzerine kısaca bir kez daha değinmek istedim.
Kuyuya bir taş atmışlar, çıkar çıkarabilirsen.
“Photograph is a a kind of picture” dendiğinde sorun yok; ama “fotoğraf bir çeşit resimdir” dendiğinde hemen itirazlar yükseliyor. Sanki picture, ‘resim’ anlamına gelmiyormuş gibi!
Bazı arkadaşlar, “ben meramımı resimle değil, fotoğrafla anlatıyorum” diyor. Sanki fotoğraf bir çeşit resim (bir baskıresim türü) değilmiş gibi!
Tereddütte kalınan sözcükler (terimler, kavramlar) konusunda, en kestirme yolun güvenilir bir sözlüğe bakmak olduğu söylenir. Ben de öyle yaptım.
Elimdeki devasa (İngilizceden İngilizceye) Webster’da Latince kökenli picture sözcüğünün başlıca anlamları “1.a. Boyama (resmetme) sanatı, eylemi ya da süreci; boyayarak temsil (tasvir) etme; b. resimsel temsiller (tasvirler). 2.a. boya, çizgi, baskı (ör. gravür) ya da fotoğraf yoluyla tuval, kağıt ya da başka yüzeylerde meydana getirilmiş varlık temsilleri (tasvirleri); b. heykel, model” olarak verilmiş. Yine aynı yerde, örneğin, hayalî bir varlığın ya da soyut bir imgenin de picture kapsamında olduğu belirtilmiş. Bu sözcük ayrıca, ‘bir yüzeyi boyamak, çizmek’; ‘boya, çizgi ya da fotoğraf yoluyla tasvir (temsil) yapmak, yaratmak’ anlamında, fiil olarak da kullanılıyor.
Painting ile picture arasındaki fark nedir öyleyse? Görüldüğü üzere, temelde hiçbir fark yok. Painting’den önce picture vardı. Ortaçağ Fransızcası ve İngilizcesinde, pictura şeklindeydi bu sözcük (Bu dillerde pictural sözcüğü, ‘resimsel’ demek. Pictorial ve picturesque de yine aynı kökten geliyor).
ODTÜ’de İngilizce hocası arkadaşım Claire Thomas Özel’den öğrendiğime göre, eskiden İngiliz kraliyet sarayında resmî dil olarak bir ara Fransızca kullanılmış (bunu öğrenince, Japon yöneticilerin Çinceye; Osmanlı hanedanının da Arapça ve Farsçaya merak sarmış oldukları geldi aklıma). Yani anlayacağınız, ‘boyamak (resmetmek)’ anlamına gelen (to) paint, Fransızca peindre fiilinin bozulmuş hali. Yine, Fransızca ‘resim, resmetme, boyama’ anlamlarına gelen peinture de İngilizcede painting haline gelmiş. Fransızcanın etkisiyle İngilizler painting demeye başlamışlar; ama bu arada picture sözcüğünü de atmamışlar; her ikisini de aynı anlamda (‘resim [sanatı]’ anlamında) kullanmaya devam etmişler.
İyi de, bugün ‘resim sanatı’ dendiğinde ‘the art of picture’dan ziyade, akla öncelikle niçin ‘the art of painting’ (ya da kısaca painting) geliyor? Bu dönüşümün nasıl ve ne zaman belirginleştiğine ilişkin çok daha derin bir araştırmaya ihtiyaç var. İlk elden söyleyebileceğim şu: Her ikisi de birebir aynı anlama gelmesine karşın, demek ki zamanla ikincisi ağır basmış.
Bunun fotoğraf ve film makinesinin icadıyla ilgisi olsa gerek. Çünkü bugün picture dendiğinde, öncelikle makinelerle meydana getirilen görüntüler geliyor akla. İyi de, neden? Gayet açık: Bu, ‘sanat olan’ (‘biricik olan’) ile ‘sanat olmayan’ (‘seri üretilmiş’) imgeler arasına bir sınır çekme çabasıyla bağlantılı. Görüntü makinesi (kamera) icat edilince, görüntü meydana getirme işinin bir uzmanlık olmaktan çıkacağını gören bazıları, konumlarını korumak için (geleneksel bir içgüdüyle), “elle yapılan imgeler sanattır; makineyle yapılanlar sanat değildir” deyip çıkmışlardı. Bu korumacı tavır bir süre idare etse de biliyorsunuz bugün yerle bir olmuş durumda. ‘Sanat olan’ ile ‘sanat olmayan’ arasındaki ölçüt, artık el ve makine karşıtlığına indirgenemiyor (Sanat olup olmama ölçütü ayrı hikâye; burada girmek istemiyorum).
Yüzey üzerindeki bir sabit görüntünün sanat olup olmamasıyla resim olup olmaması, farklı bağlamlardır. İster elle ister makineyle meydana getirilsin, bazı görüntüler (resimler) sanattır, bazıları değildir – hepsi bu. “Painting sanat kapsamındadır ama picture sanat kapsamında değildir” demek çok saçma. Zaten Türkçede her iki kavram tek bir sözcükle karşılanıyor. Resim. Bunun bir sakıncası da yok. Resim, Arapça ‘yazma, çizme’ anlamına gelen ‘resm’ isim kökünden türetilmiş ve dilimize geçmiş bir sözcük. Meramımızı anlatıyor işte: Figüratif, soyut ya da hayalî; özgün ya da kopya; yaratılmış ya da taklit edilmiş – hepsi resim (picture, painting) kapsamındadır.
Dolayısıyla böylece, resmin öldüğüne ilişkin tartışmaların da anlamsız olduğu ortaya çıkıyor. Çünkü ortalık resim dolu. O kadar çok ki, görülemiyor!
Kimileri belki “Tamam, eskiden elle yapılan görüntülere picture denmiş olabilir; ama biz şimdi bu terimi öncelikle makineyle meydana getirilmiş kitlesel görüntüleri kastetmek için kullanıyoruz. ‘Resim sanatı’ için ‘painting’ sözcüğü daha uygun; çünkü ‘boyama’ eylemini vurguluyor” diyebilir.
İyi de, ‘resim sanatı’nı ‘boyama sanatı’na indirgeyebilir misiniz? Resmetme (görüntü imal etme) eylemi içindeki olanaklardan yalnızca biridir boyama. Bilen bilir, başka teknik ve malzemelerle de meydana getirilmektedir ‘resim’ denen şey.
Sanki şu daha mantıklı bir yaklaşım gibi: “Köken olarak aynı anlama gelseler bile bugün picture kavramının içeriği, painting kavramını kapsayacak şekilde genişlemiştir. Painting, picture’ın bir alt kategorisi haline gelmiştir.” Makul bir açıklama; ancak bir şeyi unutmamak koşuluyla:
Gözlemlerime göre, bugün İngilizcede ‘the art of painting’ denirken ‘the art of picture’ kastediliyor ama görmezden geliniyor. Çünkü, gerçekten de kavram olarak painting, boyayla meydana getirilmiş görüntüleri çoktan aşarak daha tümel bir kavram haline gelmiş durumda. Buysa, painting ve picture arasındaki ayrımın yapay ve zorlama olduğunu bir kez daha gösteriyor. Bu konuda biz daha şanslıyız – çünkü Türkçede böyle bir ayrım zaten yok.